Venedik Bienali 16. Uluslararası Mimarlık Sergisi Türkiye Pavyonu için önerimiz serginin ana teması olan Serbestmekân (Freespace) kavramına cevap veren bir yerden kurgulandı.
Tip
Kültürel, DiğerYıl
2017Detaylar
Karantinamekân konsept ve proje: Cem Sorguç & Süreyyya Evren
Karantinamekân’ın yaşantıları: Cem Sorguç & Süreyyya Evren, Burak Delier ve Mustafa Erdem Özler işbirliğiyle
Karantinamekân Olasılıklar, Bulaşmalar, İzolasyonlar ve Salgınlar: Burak Delier, Süreyyya Evren, Mustafa Erdem Özler, Cem Sorguç kolektifi
Bir taktik olarak Serbestmekân’ın karantinaya alınmasına dayanan Karantinamekân, “bir fırsat alanı”, “henüz programlanmamış ve tasarlanmamış kullanımlara açık demokratik bir alan” ve “mimarlar sahneyi terk ettikten sonra bile, insanlarla paylaşım ve etkileşim kurma yöntemleri bulan bina” olarak “hayal etme özgürlüğünü ve zaman ile belleğin boş mekânını içine alışıyla, geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği birbirine bağlayışıyla” Serbestmekân temasıyla örtüşürken kapalılığı stratejiye dönüştürmesiyle, planlı kapatmalardan imkânlar, çok seçeneklilikten ise kilitlenme duygusu doğurmasıyla kendi vurgusunu yapıyor.
Karantinamekân ismini doğrudan karantina kavramından alıyor. Karantina temelde bulaşıcı hastalıklara karşı tedbirler çerçevesinde hastaların ve hasta olduğundan şüphelenilenlerin yalıtılmasına dayanıyor. Karantinaya alınan bir mekân giriş çıkışların en radikal şekilde denetlendiği mekan tasavvurlarına referans veriyor. Karantina, önce insanların, sonra tüm canlıların, giderek giysiler, araçlar ve mektuplar dahil tüm nesnelerin, yeri geldiğinde suyun ve havanın dahi denetlendiği bir giriş çıkış rejimi imliyor.
Karantina alanı tüm kapatılmış mekânlar içinde meşruluğu her daim en yüksek olan çünkü “iyi”lerin “kötü”leri değil, “doğru olan”ların “yanlış olan”ları değil “yaşam”ın “ölüm”ü kapatma girişimi gibi görünüyor.
Karantinamekân, iyi gerekçelendirilmiş, iyi planlanmış, meşruluğunu bir şekilde en yüksekten yakalamış erken moderninden geç modernine bütün kapatma rejimleri ve bütün baskı sistemleri altında özgürleşme/serbestleşme stratejilerine ana ilkesi “yaşam”ın yerini değiştirmekten geçen bir öneri ile yanıt arıyor. Bu öneri günümüz meselelerine kolay çözümler getirmediği gibi, serbestliği/özgürlüğü formüle indirgeyerek sunmaya da gayret etmiyor.
Daha çok taktiği, baskılayıcı şöhrete kavuşmuş formları özgürleştirici şekillerde (ızgara düzenini rizomatik yapıda şebekeleştirerek kullanmasında olduğu gibi) ve özgürlükle ilişkilendirilen formları da baskılayıcı şekillerde (çok seçenekliliğin ve sonsuz ihtimalin bir tuzak gibi çalışmasıyla) kullanarak yeni yaratıcı mekân tahayyüllerine bir platform sunmayı denemek.
O yüzden Türkiye Pavyonu’nun içine bir karantina mekânının yerleşmesini hayal ettik -ve geçici bir isimlendirme olarak bu mekâna Karantinamekân der olduk.
Karantinamekân içinde sonsuz seçenek barındırıyormuş gibi görünen yekpare bir denetleme yapısı; ve aynı zamanda içinde sonsuz denetleme örgütlemiş gibi görünen çok ihtimalli bir ümitvâr yapı. Önerdiği deneyim ikisinin birlikteliğine dayanıyor.
Karantinamekân ızgara düzene göre bitişik nizam bir araya gelmiş her biri kare prizma 76 (4 x 19) modüllük bir mekân fikrine dayanıyor. Yapı eninde geçiş koridoru mesafesi terk edildikten sonra her bir satırda 4 modülün yer aldığı 19 sütundan oluşuyor. Yapı düzensiz olduğu için geçiş koridoru ortalama 120 cm kabul edilebilecek şekilde 115-125 cm arası değişkenlik gösteriyor. Modüllerin birbirine açıldığı, bir anlamda mekânların birbirine bulaştığı ve kapılar aracılığıyla hareket edecek insanların ve nesnelerin de modülden modüle hücreden hücreye bulaşırcasına yayılacağı bütünlüklü bir yapı.
Modüllerin her birinin temelde 230 x 230 x 300 cm ölçülerinde olması öngörüldü. Her birinin karşılıklı olarak ikisi içeri ikisi dışarı açılan dörder kapısı var. (Kapılar ve açılma rejimleri nihai değil elbet, değişime açık, şimdilik bu sistemle düşünülüyorlar.) Yüksekliklerini 300 cm olarak aldık ama bu oran üzerinde düşünmeye de devam ediyoruz. Mekânsal net boşluklar –malzemeye bağlı olmakla birlikte– 226 cm’ye de yaklaşabiliyor (eğer Le Corbusier’nin “minumum yaşam alanı”na doğrudan bir gönderme istenirse). Dört kapı da içe açılsa dahi modülün tam ortasında 1.5 m2’lik bir boşluk kalıyor. Modül kapılarının açılma sistemiyle ilgili iki formül üzerinde çalışıyoruz (U1 birbirine bakan iki kapının içeriye diğer iki kapının dışarıya açıldığı bir şema; U2 daha sarmal bir etki veriyor) ama Plan U1’e daha çok öncelik verdik, özellikle de modüllerdeki tekrarları daha biteviye gibi hissettirebileceği düşüncesiyle (daha fazla oryantasyon kaybı ve şaşırtma için U2 tekrar gündeme alınabilir ve mekânın gerektirdiği yerlerde hibrid biçimde ikisi de kullanılabilir notuyla).
Modüllerin büyük kısmının birbirinin aynısı olması, az sayıda modülün de kimi zaman çözüm amaçlı kimi zaman da içeriğe katkı amaçlı farklılık göstermesi öngörülüyor. Birbirinin aynısı olan modüllere “tipik”, farklılık gösterenlere de “atipik” modüller dedik çalışma adlandırması olarak. Tüm “tipik” modüllerin üstlerinin kapalı olması ihtimalinin yanı sıra platform ızgarası kullanımı da araştırılıyor. “Tipik” modüllerle ilgili bir tasavvur da tavanlarında tek tip bir düzenleme olması (erken modernizmin türlü kamplarını çağrıştıran geniş bir duş başlığı vb gibi). Solid kapıları ve duvarlarıyla ve diğer yüzeyleriyle tüm “tipik” modüllerin birebir aynı olması düşünülüyor. Malzemeler ve detaylar üzerine araştırmalar sürüyor.
“Atipik” modüllerin büyük çoğunluğu (kendileri de ayrı bir seri oluşturacak ve süreklilik arzedecek şekilde) kaçış modülleri. Bu modüller yapı ile pavyonun yan duvarları arasında kalan koridorlara rahat geçişler ve acil durumlar için düşünüldü. Kaçış modüllerinin “tipik” modüllerden tek farkı Batı koridoruna veya Doğu koridoruna bakan kapılarının iptal edilmesi ve bu boşlukların kapısız açıklıklar olarak geçilmesi. Koridorlarda bir kapı bir boşluk diye tekrar eden bir başka ritim de böylece yakalanacak.
Genel olarak Karantinamekân’a baktığımızda modüllerin bir kısmının hareketin denetlenmesi prensibine türlü müdahaleler çerçevesinde mekândan eksiltilmiş olduğunu görüyoruz. Önce 76 modül olarak kurgulanıp daha sonra bazı modüller sökülmüş gibi hayal edebiliriz. Izgara yapı dolayısıyla modüllere sanki birer satranç tahtası karesi imişlercesine A1, C8 gibi isimler verilebiliyor. Bu isimler eksiltilen modüller ve yaratılan yeni alanlara referans verirken özellikle işlev kazanıyor. Girişi ve geçişi sağlayan eksiltilen 6 modül (A10, B10, B11, C11, D10 ve D11)
Karantinamekân’ın Venedik Bienali izleyicisini içine aldığı eğriyi de veriyor.
Eksiltilen modüllerden sonra pavyonda toplam 53 modül kalıyor. Ana prensiplerden biri şu: Bütün modüller bütün modüllere açılıyor.
Karantinamekân’da izleyici geri dönmesini gerektirecek hiç bir duvara varmıyor, sürekli akışa istediği yönde devam edebiliyor.
Karantinamekân iki “dış kapısının” (Türkiye pavyonu ile komşu pavyonları bağlayan noktalar) geçiş aksıyla neredeyse simetrik biçimde (Kuzey Zonu ve Güney Zonu olarak) bölünmüş gibi duruyor ama biraz daha bakınca simetriyi bozan detaylar olduğu görülüyor (bir taraftaki modül sayısının –30’a 23– fazlalığı, aralardaki “avluların” farklı formlarda oluşu). “Tipik” modüller biteviye diziler yaratıyormuş gibi bir izlenim veriyorlar ama çok geçmeden dizibozan alanlara, “avlulara” veya “atipik” modüllere varılıyor.
“Avlular” ile kastedilen blok içinden kopartılan modüllerle yaratılan alanlar.
Şu an geldiğimiz noktada toplam 6 adet avlu fikri üzerinde çalışıyoruz. Buna göre;
1. Avlu: Dört modülün eksiltilmesinden oluşan kare “avlu” (modüller B3, B4, C3 ve C4).
2. Avlu: Üç modülün eksiltilmesinden oluşan L tipi “avlu” (modüller C13, B14 ve C14).
3. Avlu: İki modülün eksiltilmesinden oluşan ve geçiş aksını dikey kesen “avlu” (B7 ve B8).
4. Avlu: İki modülün eksiltilmesinden oluşan ve geçiş aksını yatay kesen “avlu” (B16 ve C16).
5. Avlu: A1 modülünün eksiltilmesiyle oluşan ve kuzey tarafına bakan pencereleri gören “avlu.”
6. Avlu: Beş modülün eksiltilmesiyle oluşan ve güney tarafına bakan pencereleri gören “avlu” (A19, B19, C18, C19 ve D19).
“Atipik” modüllerden ikisini (aynı zamanda bir “selfie köşesi” veya bir tür “panoptikon” da sayılabilecek) bir “seyir terası” olarak ayırma düşüncesi var. Buna göre (plan ve kesitlerde gördüğümüz gibi) bir modülden (B17) tırmanmaya başlanan bir merdivenle bütün yapıyı gören bir noktaya çıkılıyor. Balkon görünümlü geniş bir sahanlığa (B18 ve B19’da) sahip olan bu noktadan bir başka merdivenle de C19’a inilebilir. (Elbette tersi bir rotayla C19’dan çıkıp B17’ye inmek de mümkün. Geniş sahanlık birden fazla kişinin duraklamasına ve geçişine de imkân tanıyabilecek şekilde düşünüldü.
Buradan tüm yapının fotoğrafını –denetlercesine veya merakla– çekmek mümkün olduğu gibi selfie çekerek kendi kendini denetlemek ve arşivlemek de mümkün. Mekânda genel olarak araştırmayı hedeflediğimiz erken modernizmin düzenleme yaklaşımlarıyla (yüksek tek bir noktadan bütün bir mekânı gözetleme fikri ile anıştırmayı düşündüğümüz) geç modernizmin daha karmaşık denetim mekanizmaları (izlenmek ve kayda geçirilmek yerine kendini kaydedip arşivleme hazzıyla anıştırmayı düşündüğümüz) bu “seyir terası”nda hem görünürlük kazanacaklar hem de etkileşime olabildiğince açık olacaklar ve çift yönlü bir deneyimin önünü açacaklar diye umut ediyoruz.